Fotoğrafçılık teknoloji ile çok fazla dirsek teması olan bir zanaat / sanat olduğundan, zamanın ruhunu yakalamakta çok zorlanmadığını görüyoruz. Dolayısıyla trendleri, teknolojileri, yayılım alanları çok çabuk revize oluyor ve her nesil, her birey kendince bir yorum katıyor fotoğrafa. Geçtiğimiz yıllarda, bir röportajda sosyal medyanın fotoğrafa etkisini sormuşlardı. Bazı erken dönem fotoğrafçıların oldukça sitem dolu cevaplarını okudum, bazı fotoğrafçılarında iki kelimeyi bile bir araya getiremeyecek kadar cahil olduklarına şahit oldum ki bu zaten malumun ilanıydı. Mesele şu ki; fotoğraf ve video çağımızın ifade biçiminin bir parçası, tıpkı yazı yazmak veya konuşabilmek gibi... Bunu zaten inkar etmiyoruz.. Şimdi şöyle düşünelim herkes bir dil konuşabilir ancak hitabet yeteneği olmayabilir, herkes bir kaç şarkı öğrenip mırıldanabilir ancak sesi insanlara duygusal bir titreşim sağlamayabilir, herkes biraz soğan biraz domates doğrayabilir ama damağa hitap etmekte göze hitap edebilmek kadar zordur yani şef olamazsınız. Dolayısıyla şunu bilmek gerekir ki; hepimizin ceplerine telefonlarımızla giren fotoğraf makineleri ve her gün terabaytlarca veri akışına sebep olan sosyal medya mecraları sizi fotoğrafçı yapmaz. Buradan çıkartabileceğim sonuç; sizin tuşa basabilme yeteneğinizin olduğu ve bir telefona 5-10 bin lira vererek kendinizden daha iyi multi tasking yapan bir cihaza sahip olduğunuzdur. ancak doğrusuyla yanlışıyla fotoğrafın ve videonun 21nci yüzyılda önemli bir ifade biçimi olduğunu yadsıyamayız. Bur gerçektir ve gerçekleşmektedir. Hayatını kahve köşelerinde kağıt oyunlarında ve okey tahtalarında harcayan bir topluluk görmektense, elinde telefonuyla şehrin herhangi bir yerinde bir şeyler çekerek kendini ifade etmeye çalışan topluluğu takdir ederim.
Bu işin başlangıç aşamasıdır aslında, insanın bir hastalığı var adı "aferincilik" yerli yersiz yakın olduğumuz kişileri yüceltiriz, gereksiz nezaketin saçmalıklarından bir türüdür buda. sıradan davranışlara manasız büyük tepkiler vererek yanımızdaki dostalarımızı yüreklendirir, yüceltir ve aslında kendi ihtiyacımız olan yücelik hissini onlara yaptığımız özenle seçilmiş cümlelerde kendimize göndeririz, öyle olmadığını bile bile hemde. Çok takılacak bir sorun değilmiş gibi görünüyor aslında, buna neden takıldın diyebilirsiniz.. ama takıldığım şey kişisel olarak bireylerin davranışları değil, bu bireylerin oluşturduğu koskoca bir toplum başarısızlığı... Bu arada toplum olarak kastetttiğim kitle içinde yaşadığım toplum veya bir başka ülke değil. Bu dünya sınırları içinde yaşayan ortalama nüfüsu 7 milyar olup türü insan olan kitleden bahsediyorum.
Şu tanıdık cümleye bir bakalım, hani şu bir eventte eline telefon tutuşturulan kişinin çektiği grup fotosundan sonra söylenen söz varya onu diyorum: "aaaa ne güzel çekmişsin, valla çok iyi fotoğrafçısın" yada "fotoğrafçılık yapsana sen, ne güzel çekiyorsun" iki dakika sonra paylaşılacak ve 2 saat sonra internet çöplüğünde bulunamayacak bir derinliğe ulaşacak fotoğrafın sahibine atfedilen şu zihinsel sözcüğün alt metnine bakalım. Ortamın kalitesini (!) yükseltmek için kurulmuş, özgüven ve değer barındıran iltifat sözcüğü, noktasından virgülüne kadar sahtelik ve umursamazlık içeren anlık zihinsel orgazm vuruşları.
Bildiğini sandığı şeylerin bilinebilecek her şey olduğunu sanma durumu oldukça büyük bir hezeyandır arkadaşlar. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmakta bir başka versiyonudur bunun. kısacası Dunning Krueger etkisi
Bazende gerçektir.
Leave a comment
You must be logged in to post a comment.